13 Kasım 2009 Cuma

okulda düştüm

şu an yine dersteyim. birşey farkettim hep aynı derstte yazıyorum. neden acaba :)

yazmayalı baya olmuş, bilmem neden arada bir tutukluk geliyor.
arada çok şey yaşadım. en güzeli de Gazzeli Nasır'ın evine konuk olmaktı. filistin bayrağıyla fotoğraf çekilmekti. duygulanmaktı. hüzünlenmekti... ayrılırken dediği bir cümle var, herhalde yeter bir "yabancı"nın hayatını özetlemeye, Gazze sınırına geri döneceğim birkaç yıla dedi, burada kız çocugu yetiştirmesi çok zor. çok akıllı bir oğlu vardı, maşallah, 16 yaşında ingilterede okumayı düşünüyor üniversiteyi, inşallah muvaffak olur. sordum; ayrımcılağa uğradın mı, yabancılara karşı davranışları nasıl diye. dedi ki: eğer hep akıllı değilsen derslerin durumun iyi değilse öğretmenlerde dahil herkes sana tepeden bakıyor, küçük görüyor, ama durumun iyi ise, onlardan daha fazlaysan daha akıllıysan yine aynı şeyleri hissettiklerini hissediyorsun ama bu sefer birşey diyemiyorlar. belki de dünyanın her yerinde aynı şey oluyor. düşündüm şimdi de amerikadan bir öğrenci gelse dersleri de pek parlak olmasa, hemen diyiveriz aptal amerikalı yaftasını. ama tersi için aynı şeyi diyemeyeceğim, eğer durumu iyiyse benimsememizde özümsememizde tepemize çıkarmamızda bizden daha üstünü yoktur herhalde. bakınız: avrupa laisizimi

tahta denklemlerle doldu.

babam herşeyi not et diyor, yaşadıklarımı, gördüğüm farklılıkları.

geçen gün kütüphaneye gittim, ingilizce bir kitap almak için. belki bugün de gidebilirim. o kadar kolay oldu ki. hatırlıyorum manisadaki kütüphaneye sırf kayıt olmanının zorluğuna hiç gidememiştim. o belgeyi getir bunu getir oraya onaylat şu kadar bekle. burada kimlik kartınızla her işinizi halledebiliyorsunuz. tabii böyle şeylerde nüfusunda önemi var 5milyonluk bir ülkeyle 70 milyonluk bir ülkenin güven algısı ve bürokratik yapısı aynı olamaz ama....

bu arada ingiltereye gitmek istiyorum. bakalım başarabilecek miyim. hayallerimin de olmasa :)

şu an ara verdik.bir çay içmeliyim bence.

çayımı aldım geldim. grup çalış odamıza bir cattle edindik, artık çayımız kendimizden suyumuz kendimizden. geçen gün pidb yemeğe gittik. sınıf arkadaşım jo sormaya başladı. herzaman takıyor musun hiç çıkarmıyor musun. türkiye çok "untolaranced" bir ülkeymiş. arkdaşım geçen yaz gitti, mini etek giymiş, erkekler laf atmış.... şimdi yalan diyemem... yapmışlardır dedim. yani bunu savunacak halim yok. ama ben bu çelişkiyi nasıl anlatırım. hem soruyor ki; şimdi sana saygı duyuyorlar da başın kapalı diye bize duymuyorlar mı... danimarkalı gelin geldi aklıma :) yok öyle birşey demeye çalıştım. o erkeklerin terbiyesizliği. genelde öyle bir şey yok. onlar bu davranışı hemen islama yoruyorlar islamın müslüman erkeklerin böyle olduğunu düşünüyorlar ama bunun tamam bir doğulu refleksi olduğunu bilseler... bir müslüman erkeğin yabancı bir kadına bakmıyacağını, bakmaması gerektiğini bir bilseler...

dün islamoğlu hocamın programını izledim internette. Amerikaya yaptıkları ziyareti anlatıyordu. bu bir ziyaret de değildi aslında bu bir "ribat"tı. irtibatta olma hali. bir görev... kuranın verdiği...o konuşmayı dinleyince yaptığım şey daha bir anlamlı geldi. ve düşündüm milyonlarca allah'ı bilmeyen müslümanları bilmeyen insan var ve bunların artık islamla tanışması gerek miyor mu...tanışmak derken tüm avrupayı, küfür diyarını dönüştürelim demiyorum. hidayet yalnızca allah'tandır...ama artık müslümanları tanımaları ve islam literatüryle tanışmaları gerekiyor gibi geldi. geçen gün düşündüm hatta bu sabahtı galiba bereket kelimesini nasıl anlatırsın. bir karşılığı var mıdır...işte bunları anlatmamız için yaşamamız lazım... salt yazıda ya da salt sözde halledilecek şeyler değil.

bunu anlatmışmıydım bilmiyorum çok  zaman olmuş yazmayalı unuttum ama neyse. yazdıysam tekrar olsun.
geçen gün türk arkadaşların evine romanyalı danimarkalı öğrencileri çağırdık. yemeğe. dediler ki türkiye hakkında en önemli şey nedir diye. hemen bizim saftirikler atatürk diye atladılar. dedim istanbulu bil yeter. sonra tarihi bir tartışmaya girdik. dedim ki, türkiyede çok farklı tarih algıları var. ondan herkes böyle düşünmüyor. ve o kadar utandım ki o kadar basit sığ bir anlayışımız var ki... atatürk... cumhuriyet... okka... metre...allah'ım lütfen ülkemi kurtar şu ilkokul çocuğu vari saçmalıklardan. ay aklıma chp li milletvekillerinin 10 kasım rezillikleri geldi aklıma ne o öyle allah aşkına. tam bir geri kalmış ülke profili..canan arıtman..:) allah'ım akıl fikir ver şunlara...cidden böyle şeyleri görünce utanıyorum.

bu arada pakistanlı arkadaşlarımla hayvanat bahçesine gittim o da çok güzeldi, bir sürü foto çektim. eğlenceliydi. hayatımda ilk defa canlı canlı zürafa gördüm fil gördüm penguen gördüm maymun gördüm goril gördüm.

çok trene binmek istiyorum. fotograf çekmek istiyorum. sonbahar burada çok güzel. yapraklar...yeşilin tonu...gerçi artık sonbahardan kışa geçtik sayılır ama.. yine de yapraklar yere uzanmamış mı...hem de en güzel renkleriyle...içimin renklere tutkun tarafını seviyorum :)

burada namazlarımı okulda kılıyorum, bir oda buldum 3 ten sonra pek kimse olmuyor giriyorum oraya. hatırlıyorum da davutpaşa kampüsünde gizli saklı namaz kıldığım günleri daha fazla stres hissediyordum. hatta burada çok rahatım, hiç, biri görücek mi biri birşey der mi onu bile düşünmüyorum. ah benim yalnız ve güzel ülkem sen ne zaman değişeceksin...

şimdilik bu kadar coffee break verdik.
bugün cuma bu arada.. cumamız mübarek olsun...