31 Ağustos 2009 Pazartesi

ghost!

bugünün garipsediğim olayı:

ayten diye bir kız vardı 1o senedir burada yaşıyorlarmış, ailesi ile birlikte, onlarla buluştuk, sağolsun bize telefon hattı aldı, bedavaya, nasıl iş anlamadım ama, kendi aramızda bedava konuşacakmışız. neyse bugün ablasıyla gelmiş, ablası siyah pardesulü, siyah örtülü, çenesini kapatan 30 yaşlarında bir abla. kardeşiyle kıyaslayınca baya bir farklılar ama =). neyse yolda kalabalık bir grup halinde yürüyoruz, adamın biri durdu, korkmuş, dehşete düşmüş gibi saçma salak hareketler yaparak danca birşeyler söyledi.

yanımdakiler anlamadı tabi, ama ben anladım, siyah örtülü ablaya söylediğini, daha sonra yanımızdaki danimarkalı türk anıl çevirdi söylediklerini. hayalet gördüğünü sanmış, öyle şeyler diyormuş.

şok oldum diyemeyeceğim çünkü bunu ve daha fazlasını ben kendi ülkemde gördüm, ama benim dediğin yerde bu tür şeylerle karşılaşmak benim dediğin yerleri daha çok benimleştirmeni sağlıyor, burda ise kendini daha çok yabancı daha azınlık hissediyorsun, daha yalnız...

yine dönüp dolaşıp geldim yurduma. karnım acıktı. annemin sulu yemeklerini özledim :(

galiba biz dünyanın en güzel yerinde yaşıyoruz.. ama yine de iran'a gitme hayallerimden vazgeçmedim.. ya da bosna..

yemek hazırlamam gerek!
aa burada ekmeği özledim :(

30 Ağustos 2009 Pazar

dünya karması

29.08.09 / cumartesi

dün bütün gün-düz- evdeydim. biraz sıkıcı olmakla beraber kendimi avutacak şeyler buldum.

akşam üstü hazırlanıp , yeni müslüman arkadaşım bayu'nun evine doğru yol aldım. iftara davet edilmiştim. elimde adres sora sora bağdat bulunur cesaretiyle düştüm yola. sokakta kimsecikler yok, allah'ım ne kadar sessiz bir şehir bu :( bir dukkana girdim, danimarkalı olmadıkları belliydi, müslüman mıydılar bilmiyorum ama ortadoğudan olduklarını sanıyorum, yine aynı soruyla karşılaştım, kurdish? yine bir şaşkınlık. neyse sonra anladım ki burada türkiyeden gelen kürtler çokmuş, konyaya yerleştirilen kürtlerden. adam sağolsun baya yardımcı oldu ama yetmedi.

59 numarayı ararken baya bir soğugu yedim galiba, şu an boğazlarım bir garip. rabbim ne olur hasta olmayayım:( 57 yi buluyorum, 61 i buluyorum. 59 yok. neyse karsımdan gelen bir çinli kız ile endozyalı arkadaşa -ırklarını sonra öğreniyorum :)- sordum, onlarda ayn ıyere gitmiyorlarmımış cok sevindim.zaten ben de evin önünde duruyormuşum :)

içeri girdik. çok zor şartlarda yaşadıkları belli, eskici dükkanına girmiş gibi hissettim kendimi. yukarı kata çıktık. namaz kılıyorlarmış cemaatle. onları bekledik. ondan sonra tanışma faslı...

endenozyalı bayu
tazmanyalı muhammed
nijeryalı şamsaddin
pakistanlılar..bir sürü pakistanlı vardı, ve yemekleri onlar yapmuşlardı.
endenozyalı da çoktu, sürekli halka oluyoruz ve birbirimizi tanıtıyoruz.

çok güzeldi ...
ve sonra gecenin en güzel şeyi oldu.
2 türk katıldı aramıza, ya da türkiyeli :) açılım yapmak lazım:)
karı kocaydılar, onları görünce o kadar sevindim ki...3 yıldır burdalarmış. eve de onlar bıraktılar sağolsunlar son otobüsü kaçırınca:)...

iftardan önce çinli arkadaşımıza,rongbo, müslüman olmadığından mütevellit, neden el sıkışmadığımızı anlatmaya başladık :) odaya yeni gelen bir çocuk tum erkekleri sıkıp bizi es geçince yüzü böyle bir değişti ki rongbo'nun. bayu ya sordu hemen, ama sen benim elimi sıktın.

biz de kendi çapımızda açıklamaya çalıştık... it is not banned in islam directly , it just a sensitivity to take border male-famele relationships. it depends on people. diffirent islam scholars have diffirent ideas. tabi rangbo'nun peki konuşuyormusunuz deyişi de bayaa güldürdü bizi, konuşmasak neden burda olalım:) tazmanyalı arkadaş muhammed işi fizyolojik olarak etkilenme boyutundan açıklamya çalıştı ama ben sevmiyorum bu tarz açıklamaları. sanki bütün müslüman erkekler sapıkmış gibi. bana sordu, sen sıkıyormusun diye, müslüman erkeklerle tercih etmem dedim, ama non-muslim olanlarla tokalaşırım, çünkü onlar bunu bir saygı ifadesi olarak görüyor, saygısızlık ettiğimi düşünmelerini istemem demeye çalıştım.

geçelim yemeklerimize...tabii önce bir şaşkınlık oldu bende. yere bişey sermeden hemen mücver gibi köfte gibi bişiler kondu ve bananalı milkshakelerimiz. dedim olamaz bu kadar fakirlik, iftarı sadece bunlarla mı yapacağız meğer ki adetleri farklıymış, bizim gibi tıka basa yiyip oyle namaza durmuyorlarmış, hemen namaza kalkıldı, namazlar kılındı. aman allah'ım binbir çeşit yemekler, en geleneksel olanından:)

safranlı pilav vardı galiba, yani bana safranmış gibi geldi en azından, sapsarıydı, nohutlu pilav vardı, tavuklu sulu değişik bir yemek vardı, bizimm türk arkadasın getirdiği börek vardı. turşumuz vardı, türk ekmeğimiz vardı:). kimyonlu yoğurt bile vardı :) hurmamız ...

çok şükür yedik içtik, çay faslına geçtik.. tabi geçmeden önce pakisatanl ıarkadaşlar milk-tea mi istersiniz tea mi diye sorunca. bu sütlü çay hastalığı pakistanlılarda da mı var diye sormadan edemedim. normal çayda karar kılınınca, ben hava karardı, geç oldu gideyim refleksleriyle, yanımdakilere de rahat vermedim:) çok güvenli şehirmiş ama yine de tedbiri almak lazım, içim rahat etmedi. neyse vedalaştık kalktık.

ve yurda kadar bırakıldım.

içeri giriş:

common area'da partimsi birşey yapıyorlardı. hemen selam verdiler, çağırdılar ama çok üşümüş ve yordundum odama girdim. sonra bir kız geldi adını unuttum şimdi. müzikten rahatsız olursan bana söyleyebilirsin, hoşgeldin dedi. şimdi sizin için ramadan öğlenleri katılamasanda bize akşamları gel dedi. sağolsun kibar hoş bir kızdı.

veee odaya giriş....

uyku....

29 Ağustos 2009 Cumartesi

afgan market ve cami!

aalborg sokaklarındayız. 8 türkiyeli.

dilimizi anlamalarının verdiği cesaretle insanlar üzerinden geyik yapıp gülüyoruz. eğlenceli geçiyor. bir ara acaba ingilizce mi konuşsak diyerek gaza gelip böyle sürü halinde dolaşırsak bize hiç bir faydası olmayacağından yakınıp duruyoruz. ama beraber olmasak ilk günler çok zor geçer...

resmi işlemlerimizi hallettikten sonra duyduğumuz "afgan market"i bulmak için aalborg kazan biz kepçe başlıyoruz aramaya. ve sonunda buluyoruz.

inanamıyorum. daha geçen gün bir bira ne kadar bir kutu ne kadar bunun hesabını yapan çocuklar, şimdi içeri girer girmez we're muslim, elhamdüllah demeye başlıyorlar. şaşırıyorum, ama yine de bir tarafım seviniyor. her insanın içinde inanmaya bir meyil var... allah'ım sen o meyilleri iman hakikatine ve amele dönüştür.

hep birden domuz eti, domuz yağı olmasın diye çığırıyoruz. helal food istiyoruz. ve markete hücum!

afganlılar anlaşıyoruz. az buçuk türkçe biliyorlar. ve markettin yarısı türk markası. çok mutlu oluyoruz. kıtlıktan çıkmış gibi alışveriş yapıyoruz.

türkiye'den bahsediyorlar. hangi şehirdensin diye soruyorlar. sonra bir soru geliyor ki şaşırıyorum :),

-kurdish?
-no i am turkish.

neremi kürde benzetti diye düşünürken -etnik nasyonalizm yapmıyorum gerçekten benzemiyorum- daha önce konuşurken yahşi dediğinde anladığım aklıma geliyor. sonra atatürk diyor gülerek :) ve ben de gülüyorum...

domuz eti yememeye gösterdiğimiz hassasiyeti islamın diğer rükunlerine de göstersek tamamdır, ümmetin kurtuluşu bizim ellerimizdedir...

caminin yerini soruyorum. karşıdaymış hemen. arkadaşlardan ayrılıyorum. binanın 2 katını alınıp cami yapılmış. erkeklerin olduğu kısma giriyorum. çocuklara kuran öğretiyorlar. hepsi öyle güzel, saf bakıyorlar ki... aklıma havaalanında gördüğüm çocuk aklıma geliyor. babasının arkdaşının iltifatına karşı utanıp yerlere yatıp babasının ayağına sarılan. diyorum çocuk olmak dünyanın neresine gidersen git hep aynı...

yukardaymış kadınlar içni ayrılan yer. içeri giriyorum. bir erkek var. aşağıya seslenip sorry diyorum. hemen geliyor. kapı kilitliymiş. açıyor. ve hocalardan biri galiba, arap cübbesi var. sakalı uzun. 2 danimarkalı var yanında. bir kadın bir erkek. islamı araştırıyorlarmış. onu anlatıyormuş. kapıyı kapatıyoruz. ve o zaman anlıyorum ben ezansız ülkeden çok uzaktayım. ve birilerinin burada ezan okuması gerekiyor!

namazımı kılıyorum ve çıkıyorum.

yine haritaya baka baka evin yolunu tutuyorum. hava yagmurlu...

chris

28.08.09

sabah kalkıyorum. yapmam gerken çok iş var. harita'mı alıyorum. chris'in yanına gidiyorum.

-hi
-hi
-can i ask u sth?
-of course
-where are we exactly -on the map-?
.....
-it is ramadan for you.
-yes!
-do you know where isthe mosque?
- is there any mosque in here!

gerçekten çok mutlu oluyorum.camiyi tarif ediyor ve yolu.

haritayı alarak yola koyuluyorum. sokak isimlerine baka baka varıyorum. dantel işi görüyorum hemen yurdun yakınındaki bir evde. perde yapmışlar. çok türkiye geliyor birden. sonra bir bisikletli bir amca geçiyoruz. elini kaldırıp gülümseyerek hi! diyor. gülüyorum elimi kaldırıyorum ve hi! diyorum.

toplumla ilk karşılaşma güzel!

yollarda zorluk çekmiyorum. çünkü çok düzenli bir şehir. sokaklar o kadar net ki harita üzerinde çizilmiş sanki ondan sonra oluşturulmuş gibi.

ve student house'un oraya geliyorum ne göreyim bizim çocuklar. çok seviniyorum.

-ne yapıyoruz ladies and gentlemens
-yukarı çıkalım, tekrar bir ikram açılımı yapalım. soracak bişeyleriniz yok mu.

türkiye'de hayatta yapmayacağım şeyleri, topluluk psikolojisi ve yabancılık cesaretiyle birleştirip yapmış bulunuyorum. student office'e geçiyoruz. oturuyoruz masalara. bu sefer depoyu da keşfettik masaya oradan ek ilaveler yapıyoruz. çocuklar aç :)

tanınıyoruz. siz dün gelmiştiniz:)

bir saat geri

odama geliyorum.

ve ilk intibaam harika! herşey çok güzel ve islami standartları sağlayacağım şartlar mevcut. çok şükür diyorum rabbime. halı var... daha ne isteyeyim :)

internete girmek istiyorum. şifre istiyor. chris'i buluyorum. tek kulağı küpeli bir yurt görevlisi. herhalde danimarkada görebileceğim, tanışabileceğim en kibar, en yardımsever, en güleç insan.çok yardımcı oluyor. mark'ın odasına gidiyoruz. internete girmemde yardımcı olmasını istiyor. hemen kablo getiriyor. daha rahat ve daha hızlı girersin diyerekten... iyi bir danish. sevdim. thanks diyorum ve odama geçiyorum annemlere havadisleri veriyorum...

saati bir saat geri alıyorum. ama bir tarafım türkiyedeki saate göre hareket ediyor. buna eminim!

istanbul population!

sonra charlie adlı bir amerikalıyla çağırıyorlar, aynı yerde kalcakmışız, mevki olarak tabiki de:) fifty cent çakması bildiğimiz bir siyah amerikalı işte. sosyolojideymiş. toplum bilimi ve charlie...

yardım sever öğrenciler ayarlamışlar öğrencileri yurda taşıyacak, çıkıyoruz yurda doğru.

charlie bir native speaker olduğundan mütevellit rahatça konuşuyor danimarkalı yoldaşımızla. ben de soruyorum nekadar nüfusu var buranın. yanlış anlamadıysam 180.000 civarında birşeyler diyor... şaşırmış numarası yapıyorum. nereden geliyorsun diye soruyorlar istanbul diyorum...nüfusunu söyleyince ortalığı bir sessizlik kaplıyor. amerikalı şaşkınlıktan fifteen million fifteen million diyerek sayıklıyor. fifty cent den öte bir büyüklük anlayışı olmayanlar içni zor tabi anlamak.

istanbul!
çok kalabalıksın ama çok güzelsin!

misyonerlik

ve student house'u işgal ediyoruz. kalabalığız güçlüyüz. ama açız :)

masadaki ikramlardan yiyemiyorum. domuz yağı olması muhtemel. meyveleri tercih ediyorum ve suyu. yanımdaki arkadaşlar zannımca açlığın dini imanı olmaz modundalar, cipsleri bunda kesin domuz yağı var diyerek yiyorlar:)

tanıtım için çağırıyorlar sırayla. temel bilgilerden sonra... kilisenin programlarından bahsediyorlar. yandaki arkdaşla bakışlarımız değişiyor. kız farkediyor. hangi dilden ırktan olduğunuz farketmez eğer bir sorunuz varsa, konuşmak istediğiniz birşeyler, sıkıldıysanız danışabilir, yardımlaşabilirsiniz. ve birden aklıma geliyor yoksa tüm bunlar bunun için mi...

sonra kıyaslıyorum, bizim ülkemizde böyle birşey ne zaman mümkün olacak? şeriatçı damgası da yetmez o zaman...

inançlı insana her zaman saygım var diyorum ve es geçiyorum...

ben dinimi çok seviyorum!

aalborgdayız

27.08.09 / 9.11

aalborg'dayız.

bir ülke bu kadar mı düz olabilir. iki kum bir araya gelip bir tepe olamamış. sanki biri gelip preslemiş gibi. tövbe allah'ım.

ilk otobüsüme biniyorum, sürücü galiba arap. otobüs aynı istanbul'dakilerden. usul de aynı, ya akbil tarzı birşeyiniz oluyor ya da şöföre veriyorsunuz. bir gidiş 16 dkk.

8 tane turist koca koca valizlerle otobüsü işgal ediyor. değişik bakışlar altındayız. ama çok da taktıkları yok. iklimiyle doğru orantılı insanları. soğuk... biz turist görsek iki kelam edeceğiz diye şekilden şekile gireriz.

ayrıca nasıl bir avrupa birliği ülkesi anlamadım. kopenhag kriterleri falan diyorlar ama ülkelerinde euro geçmiyor.

otobüse bindiğimde ilk gördüğüm yer, bir at harası, çok güzel atlar vardı. orayı tekrar görmek isterim!

28 Ağustos 2009 Cuma

uyku...

copenhagen'a geliş

havaalanına gelince iyice anlaşılıyor ki biz 15 milyonluk bir şehirden 5 milyonluk bir ülkeye gelmişiz.

istanbul'un hareketli sabiha gökçeni ile atatürk hava alanına alıştıktan sonra buraları mezarlık gibi geliyor.

aalborg uçağına 5 saat var.

uyumalıyız!

insan mecbur olunca yapıyormuş o"yabancı" gördüğü, "turist" gördüğü hareketleri.

koltuklarda uyuduk, iki büklüm, ama daha aşmamıştık yere birşeyler serip yatacak kadar :)

daha o kadar yabancı değiliz!

uçaktaki ilk an

saat 22.50 /26 ağustos 09

şu an uçaktayım.

-merhaba
-merhaba
-erasmus öğrencisi misin?
-evet.
-ben de. hangi üniversite?
-aalborg, senin?
-kopenhagda. türkiye'de hangi üniversitedesin?
-fatih üniversitesi. sen
-sivas üniversitesi. cemaattensin yani.
-çok açık oldu bu.
-yok ben de maltepe dersanesine gittim, samanyolu lisesinde okudum, evlerde kaldım çok, bakma şimdi küpeli olduğuma
-:)
aradan bir miktar süre geçer, uçak yemek servisine başlar;

-içki içince kırk yıl çıkmıyor dimi?
-kırk gün derler ama...

bu arada oturan kıza; sen kaçıl anlamazsın o cemaatten denmesi...

-içeyim mi içmeyeyim mi?
-içme desem içmeyecek misin?
-içme desen içmeyecek miyim...Ramazan mübarek ay dimi...
-içme tabiki de...
-tamam şeytana uymadım.

şimdilik şeytana uymadı. ama yurtdışına bir "party boy" ve eğlenmekten başka bir dusturu olmayan kuzey insanı modeline döneceğine eminim!

Allah'ım ona bir hayırhah nasip eyle!