19 Aralık 2009 Cumartesi

i am muslim don't panic :) (paris)

kurban bayramını anlatmadan paris günlerine geçmiş bulunacağız ama artık elden gelebilecek birşey yok.

aalborg'dan çıkışımız biraz sorunlu oldu. vize konusunda huysuzluk ettiler biraz bekledik... neyse sonunda çok şükür halloldu. tabii bilmiyorum nedendir tamamen psikolojik ve tamamen önyargıdan mıdır, yabancı yani gayrimüslim  bir ülkede karşılaştığım her bir olumsuz tavrı başörtüme ve müslümanlığımıza veriyoruz. hemen altında müslüman kimliğimizden dolayı olabileceğini düşünüyoruz. i am muslim don't panic :)

paris'te indiğimiz havaallanı biraz şehrin dışında olduğu için kalacağımız yere gelene kadar acaba biz başka bir yere mi geldik, paris paris dedikleri yer burasıymı olduk, hatta bugün Paris Camiine de giderken, metro ve tren hattnı gördükten sonra avrupa'da olduğuma dair çok ciddi şüphelere büründüm. fransızlarn çok fazla sarı olmadıklarını kuzey ülkeri kadar sarı ırkın hakim olmadığını biliyordum ama bu kadar afrika ve arap ve diğer yabancı kökenlerin çok olduğunu tahmin etmezdim. zannımca yabancılar fransız nufusundan daha fazla :)

şehre ilk girdiğimizde bana istanbulu hatırlattı, gelişme ekli ve yapısal olarak tıpkı istanbul gibi, danimarka'da gördüğüm o düzenli, sessiz, tek katlı kiremit evlerin yerleri burada tıpkı istanbul gibi betonlar bürümüş şehrin çevresine paris dense de paris olmadığı en azından hani o filmlerde gördüğümüz kitaplarda okuduğumuz paris olmadığı aşikardı. tıpkı kartala ya da beylikduzune istanbul denmesi gibi...türkiyede gördüğüm mağazalarınmarkaların çoğu burada da vardı, danimarka da bu kadar benzerlik bulamamıştım. bizim fransız ekolunden daha çok etkilendiğimiz kesin. 


13 Kasım 2009 Cuma

okulda düştüm

şu an yine dersteyim. birşey farkettim hep aynı derstte yazıyorum. neden acaba :)

yazmayalı baya olmuş, bilmem neden arada bir tutukluk geliyor.
arada çok şey yaşadım. en güzeli de Gazzeli Nasır'ın evine konuk olmaktı. filistin bayrağıyla fotoğraf çekilmekti. duygulanmaktı. hüzünlenmekti... ayrılırken dediği bir cümle var, herhalde yeter bir "yabancı"nın hayatını özetlemeye, Gazze sınırına geri döneceğim birkaç yıla dedi, burada kız çocugu yetiştirmesi çok zor. çok akıllı bir oğlu vardı, maşallah, 16 yaşında ingilterede okumayı düşünüyor üniversiteyi, inşallah muvaffak olur. sordum; ayrımcılağa uğradın mı, yabancılara karşı davranışları nasıl diye. dedi ki: eğer hep akıllı değilsen derslerin durumun iyi değilse öğretmenlerde dahil herkes sana tepeden bakıyor, küçük görüyor, ama durumun iyi ise, onlardan daha fazlaysan daha akıllıysan yine aynı şeyleri hissettiklerini hissediyorsun ama bu sefer birşey diyemiyorlar. belki de dünyanın her yerinde aynı şey oluyor. düşündüm şimdi de amerikadan bir öğrenci gelse dersleri de pek parlak olmasa, hemen diyiveriz aptal amerikalı yaftasını. ama tersi için aynı şeyi diyemeyeceğim, eğer durumu iyiyse benimsememizde özümsememizde tepemize çıkarmamızda bizden daha üstünü yoktur herhalde. bakınız: avrupa laisizimi

tahta denklemlerle doldu.

babam herşeyi not et diyor, yaşadıklarımı, gördüğüm farklılıkları.

geçen gün kütüphaneye gittim, ingilizce bir kitap almak için. belki bugün de gidebilirim. o kadar kolay oldu ki. hatırlıyorum manisadaki kütüphaneye sırf kayıt olmanının zorluğuna hiç gidememiştim. o belgeyi getir bunu getir oraya onaylat şu kadar bekle. burada kimlik kartınızla her işinizi halledebiliyorsunuz. tabii böyle şeylerde nüfusunda önemi var 5milyonluk bir ülkeyle 70 milyonluk bir ülkenin güven algısı ve bürokratik yapısı aynı olamaz ama....

bu arada ingiltereye gitmek istiyorum. bakalım başarabilecek miyim. hayallerimin de olmasa :)

şu an ara verdik.bir çay içmeliyim bence.

çayımı aldım geldim. grup çalış odamıza bir cattle edindik, artık çayımız kendimizden suyumuz kendimizden. geçen gün pidb yemeğe gittik. sınıf arkadaşım jo sormaya başladı. herzaman takıyor musun hiç çıkarmıyor musun. türkiye çok "untolaranced" bir ülkeymiş. arkdaşım geçen yaz gitti, mini etek giymiş, erkekler laf atmış.... şimdi yalan diyemem... yapmışlardır dedim. yani bunu savunacak halim yok. ama ben bu çelişkiyi nasıl anlatırım. hem soruyor ki; şimdi sana saygı duyuyorlar da başın kapalı diye bize duymuyorlar mı... danimarkalı gelin geldi aklıma :) yok öyle birşey demeye çalıştım. o erkeklerin terbiyesizliği. genelde öyle bir şey yok. onlar bu davranışı hemen islama yoruyorlar islamın müslüman erkeklerin böyle olduğunu düşünüyorlar ama bunun tamam bir doğulu refleksi olduğunu bilseler... bir müslüman erkeğin yabancı bir kadına bakmıyacağını, bakmaması gerektiğini bir bilseler...

dün islamoğlu hocamın programını izledim internette. Amerikaya yaptıkları ziyareti anlatıyordu. bu bir ziyaret de değildi aslında bu bir "ribat"tı. irtibatta olma hali. bir görev... kuranın verdiği...o konuşmayı dinleyince yaptığım şey daha bir anlamlı geldi. ve düşündüm milyonlarca allah'ı bilmeyen müslümanları bilmeyen insan var ve bunların artık islamla tanışması gerek miyor mu...tanışmak derken tüm avrupayı, küfür diyarını dönüştürelim demiyorum. hidayet yalnızca allah'tandır...ama artık müslümanları tanımaları ve islam literatüryle tanışmaları gerekiyor gibi geldi. geçen gün düşündüm hatta bu sabahtı galiba bereket kelimesini nasıl anlatırsın. bir karşılığı var mıdır...işte bunları anlatmamız için yaşamamız lazım... salt yazıda ya da salt sözde halledilecek şeyler değil.

bunu anlatmışmıydım bilmiyorum çok  zaman olmuş yazmayalı unuttum ama neyse. yazdıysam tekrar olsun.
geçen gün türk arkadaşların evine romanyalı danimarkalı öğrencileri çağırdık. yemeğe. dediler ki türkiye hakkında en önemli şey nedir diye. hemen bizim saftirikler atatürk diye atladılar. dedim istanbulu bil yeter. sonra tarihi bir tartışmaya girdik. dedim ki, türkiyede çok farklı tarih algıları var. ondan herkes böyle düşünmüyor. ve o kadar utandım ki o kadar basit sığ bir anlayışımız var ki... atatürk... cumhuriyet... okka... metre...allah'ım lütfen ülkemi kurtar şu ilkokul çocuğu vari saçmalıklardan. ay aklıma chp li milletvekillerinin 10 kasım rezillikleri geldi aklıma ne o öyle allah aşkına. tam bir geri kalmış ülke profili..canan arıtman..:) allah'ım akıl fikir ver şunlara...cidden böyle şeyleri görünce utanıyorum.

bu arada pakistanlı arkadaşlarımla hayvanat bahçesine gittim o da çok güzeldi, bir sürü foto çektim. eğlenceliydi. hayatımda ilk defa canlı canlı zürafa gördüm fil gördüm penguen gördüm maymun gördüm goril gördüm.

çok trene binmek istiyorum. fotograf çekmek istiyorum. sonbahar burada çok güzel. yapraklar...yeşilin tonu...gerçi artık sonbahardan kışa geçtik sayılır ama.. yine de yapraklar yere uzanmamış mı...hem de en güzel renkleriyle...içimin renklere tutkun tarafını seviyorum :)

burada namazlarımı okulda kılıyorum, bir oda buldum 3 ten sonra pek kimse olmuyor giriyorum oraya. hatırlıyorum da davutpaşa kampüsünde gizli saklı namaz kıldığım günleri daha fazla stres hissediyordum. hatta burada çok rahatım, hiç, biri görücek mi biri birşey der mi onu bile düşünmüyorum. ah benim yalnız ve güzel ülkem sen ne zaman değişeceksin...

şimdilik bu kadar coffee break verdik.
bugün cuma bu arada.. cumamız mübarek olsun...

22 Eylül 2009 Salı

okulda düştüklerim 3

şu an modelleme dersindeyiz. hepimizin bilgisayarları önünde uygulama yapacağız bakalım. arcGIS diye bir program öğreniyoruz, güzel bir şeye benziyor ama karışık biraz zorlayacak gibi.

18 kişiyiz şu an sınıfta.

biraz ara vermiştim yazmaya ama çok sıkıldım. çok zor ya da bu adam anlamaasını bilmiyor. uyku çok bastırdı, ara verdi şimdi 5 dk lık... 2 gündür sabah namazından sonra uyuyamıyorum. ondan okulda baastırıyor çok uyku. kahve mi alsam ki kahveyi de sevmem ki... gerçi burada birçok şeye zorunlu seçmeli babından alışmam gerekecek ama...

şu an grup odasına geçtik, alıştırmaları yapacağız.

offf okuldan bahsetmek istemiyorum. başka şeyler anlatmalıyım.. ama burada anlatacak bir malzeme yok ki.. evet herşey yeni herkes yeni ama çok bir anlamı yok gibi.

4.30 da danish kursu var. ona gideceğim. çok da uykum var. ama gideceğim. hava kapalı. yağmur ya yağdı ya yağacak modunda.


Hala çalışıyoruz. yoruldum... haydi görüşmek üzere....

18 Eylül 2009 Cuma

okuldan düştüklerim 2

şu aralar o kadar yoğundum ki... geceleri bir uyumaya geliyordum eve ondan baya bir ara verdik.

en son devam edeceğim demişim ama ne anlatıyordum unuttum. işte sürekli iftardaydım bir yerlerde. gayet güzel eğlenceli geçti. geçen gün de teknik geziye gittik sınıfcak, bir atık yakma tesisine. o da çok eğlenceliydi. fotoğraf çektim bol bol. bu siteyi sadece günlük şeklinde düşündüğümden koymuyorum. diğerlerine koyabilirim, o kadar foto çekmişim paylaşmasam içimde kalıcak.

değerlendirme yapacaktım ben ya, ilkokul öğrencisinin günlüğü gibi onu yattım kalktım onu yaptım bunu yaptım değil.

hadi o zaman eğitim sistemindeki farkları kıyaslayarak başlayalım.

bir kere burada başörtümle hiç tereddütsüz aklımın ucuna bile gelmeden ayy alınır mıyım alınmaz mıyım, girebiliyorum. gerçi türkiyede'de giebiliyorum artk ama yine de yarın ne oalcağını bilmediğin için herşey muallak. fark 2: kapılarda güvenlik görevlisi namına hiç birşey yok.. kimlik göstermiyorsun herkes istediği gibi giriyor çıkıyor. türkiyede sürekli birilerine kart gösterip açıklamaya alıştıktan sonra böyle küçük birşey bile çok mühim bir özgürlükmüş gibi algılanıyor. fark 3: hocaların odalarıyla ders yaptıklarımız yer yanyana içiçe... hocalara tahsis değilmiş ayrı bir koridor bina yok. ayrıca grup çalışma odaları var. her dersten sonra buralara gelip grupcak çalışıyoruz projemiz için.

hep olumlu yanlarını saydım, hiç yok mu bunların kötü bir tarafı diyebilirsiniz... maddi olarak galiba yok... ama birşeyler eksik burada.. hani kültür öğelerini medeniyete dönüştürecek bir ruh gerekir ya o yok galiba. çok insan eli var bu şehirde.. Tanrıyı çok uzaklaştırmışlar. ondan herşey teknik gibi geliyor buradaki.

küçücük kızlar görüyorum hamile, ya da bebekleri var.. daha çok küçükler belli... en fazla 15 yaşlarında kızlar... aile kavramı diye birşey yok burada... kadının yanında çocukları var, anne... ama anne demeye bin şahit ister. evet burası avrupa olabilir ama annelik anneliktir işte.. fahişe gibi kadınlar... ahlak anlayışı olmayan bir yer...ahlak anlayışımızı kadın erkek ilişkilerini sıkıştırmayalım, cinsellik değildir sadece ahlaklı olmak gibi... ama herşeyin temelinin, ahlakın temelinin bu olduğunu gördükçe anlıyorum. herşey buradan başlıyor...

kadınlar ya çok feminen ya da çok erkeksi. kadon şöförler kadın tamiratçılar kadın sarhoşlar kadın ayyaşlar... ya da %75 i açık bedenlerinin demiyeceğim soguk oldugundan mutevellit yine o akdar çok açık değiller ama göğüslerini açma konusunda üstlerine yok...

neyse ben şimdi okulda türk arkadaşlarımla buluştum biraz ara veriyorum.

aa bu arada bu danimarkalıların cuma günleri free günleri içki içme günleri de diyebiliriz. şu an hava da çok güzel herkes okulun bahçesine yayılmış bira içiyor. iğrenç....

ve ben daha bir müslüman oluyorum

15 Eylül 2009 Salı

okulda düştüklerim

Eveeet bayaa oldu günlüğümüze yazmayalı.

Bu arada ne oldu neler... Cumartesi günü Danish kursu için sabahın köründe kalkıp yollara düştüm. Yolda yine her zaman olduğu gibi bizim türkish tayfanın oruç tutan kısmıyla karşılaştım:) iyi ki de karşılaştım. gülmeyi özlemişim. İnsan farklı dilde herşeyi yapabilir de sanki gülemezmiş gibi geliyor. Berabercene danish kursuna gittik. ilginç bir tecrübe oldu. eğlenceliydi. kendilerini önemsemeye çalışıyorlar ama yok olmaz vallahi bu dilden ülkeden. düşünüyorum bu insanlar hiç düşünmğyormuş gbi geliyor. hayata dair dünyaya dair hiç bir fikirleri yok gibi... cahilliğin okuma yazma bilmemek olduğunu şimdi daha iyi anladım. allah var işlerini iyi yapıyorlar fakat iş yap içki iç... daha fazlası yok. bizim anadolunun en ücra köşesinde bir yere gitsen dahi vatandaşın söyleyecek bir sözü tasaraladığı bir icraatı ve ben başbakan olsam... diye başlayan cümleleri muhakkak vardır. hangisi idealdir bilmiyorum ama batıdaki ruhsuzluğu çok iyi hissettim. buraya gelmeden önce batı ve doğu gibi ayrımlara gerek duymadığımı düşünüyordum. ben nasıl bir müslümanın yaşadığı yeri, vatanı olduğu yeri "batı" diyerek ötekileştiririm diye... ama şimdi değişiyor galiba görüşlerim. bu ruhsuzlukla ben buralara benim diyemem... bir müslüman da diyemez gibi geliyor.

Neyse geçelim kursumuza sabah 10 dan aksamustu4 e kadar sürdü. 6 kişi başladığımız kursu 4 kişi bitirdik. gerçekten telafuzu çok zor bir dil, bir sistematiği yok gibi ve yazıyla okunuş apayrı... öğrendik dil yazıya çooook sonraları geçmiş. Türkiye'yi bilen bir hoca vardı, sürekli türkiyeden bahsediyor, sizin harfleriniz nasılsı, rakii vardı... :) tam da adamına sordu yani.. a bir de real türkish misiniz dedi, çok fazla kürt var türkiyede dedi. ne farkeder dedim... has türk olsam ne olur olmasam... sadece müslümanım...


kursumuzdan %0 verim alarak bitirdik ve markete gittik hep beraber. Helal ekmek arama çabamızdan sonra evet ülkemdeki ekmeğime benzer bir ekmek bulduk veee çoook mutlu oldum. çok özlemişim ekmeği. geldiğimden beri ya tost ekmeği ya şu afgan marketteki yufka gibi ekmek yemekten içim bayılmıştı.

akşam hep birlikte türk arkadaşların evine gittik, iftarımızı birlikte hazırladık birlikte yedik... evet bira bardaklarında çay içimişimiz de yazılmaya değerdi. hiç bir şey anlamadım çaydan. ama yine de çay çaydır :)

akşam hep birlikte beni yurduma bırakmak gibi ulvi bir amaç ile yola koyulduk. güzel bir gündü elhamdülillah.

ve ertesi gün, bu sefer international muslim students ın iftarındaydım. eveeet. içeri girer girmez ne göreyim 15 erkek ve tek kız benim :S çok sıkıldım, keşke gelmeseydim diye hayıflanırken, birçoğu evliymiş birisi sizi eşimin yanına götüreyim onun da arkadaşları var dedi. ben de evet it's better diyerekten yola koyulduk. eve geldiğimde iyi ki gelmişim dedim yöresel kıyafetleri giymiş 2 adet pakistanlı ile 1 adet hindistanlı karşıladı. kendi aralarında urduca konuşuyorlardı. ortak çok kel...

ŞU AN DERSTEYİM DEVAM EDECEĞİM :)

13 Eylül 2009 Pazar

iftars

şimdi bir iftara davetliyim gitmem lazım gelince dünümü ve bugünümü anlatacağım tabii uyumazsam=)

7 Eylül 2009 Pazartesi

fırında makarna

bayadır yazmıyorum...

bazen ne oluyor anlamıyorum, elime kalem kağıt alasım gelmiyor.

dün bayulara gittim iftara, evet yine pakistan usulü pokeras yaptık, güzeldi, yedim baya. tabii baharat mevzuu ayrı. şu an içimde binbir çeşit adını bilmediğim baharat geziyor olabilir :)

okula gidip geliyorum. yoğun geçiyor baya. 2 saat ders yapıyoruz sonra grup çalısması sonra 2 saat daha ders yine grup çalışması... proje...en azından sıkılmaya vaktim kalmıyor. o açıdan güzel.

şu an fırında makarna yapıyorum bakalım güzel olacak mı.

okula giderken bir sürü müslüman kız görüyorum başörtülüler, afrikadan herhalde ya da arap anlayamadım.. ama çok soğuklar ya da çok tedirginler.

ben bazen çok özlüyorum...bazen hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor...

aa bu arada, mesut ne bileyim ne internet cafeden bağlanan çocuk seni de çok seviyorum, buradan selamlarımı iletiyorum :)

2 Eylül 2009 Çarşamba

nihan okulda

dün okula ilk defa gittim. ana kampüsün orada tanıtım vardı. 12 de başladı 4'e buddy lerimizle tanışana kadar devam etti. bir sürü insanla tanıştım.

çinden charles vardı, çok tatlı ve sıcakkanlıydı, baya bir muhabbet ettik,aa birde romanyadan andrew vardı, çocuk sürekli biz türklerle takılıyor, çok ısındı kanı bize. kibar, bilgili birine benziyordu, romanya diyince nedense aklıma öyle bir tip gelmezdi, fikrimi değiştirdi :)

okul 7 mahalle üzerine kurulup bizdeki gibi kampüs mantığı olmayınca kendi departmanımı bulmak bayaa zorladı. ama yanlış yerlere girip çıkmam bana 2 türk daha kazandırdı, hem de kendi bölümümden hem de manster öğrencisi =) allah yardımlarını gani gani akıtıyor bana...

bölümümüm olduğu yeri ço ksevdim, binalar çok güzel, estetik, çevre düzenlemesi de harika. heryer yemyeşil rengarenk çiçekler, şelaleler... içimi açtı. en sevdiğim çiçeği de buldum galiba koyu bir pembe ortanca çiçeği...

bölüm kordinatörümüzün uzun bir konuşmasını dinledikten sonra international kordinatörümüzle tanıştık, 16 yy dan fırlamış gelmiş gibiydi bay tjalfe=) kıyafetleri, saçı... muhakkak dönmeden önce fotosu çekilmesi gereken şeylerden=)

yarından itibaren zorlu bir yola giriyorum. 8.15 de başlıyor dersler :( gerçi buranın havasından mı suyundan bilemedim sabahları erkenden kalkıyorum. genelde grup çalışması yapacağımıza benziyor. bakalım yarın sınıf arakdaşlarımı göreceğim. bana birşeyler oldu galiba, ben yıldızdayken bu kadar öğrenci modunda değildim. gittikçe küçülüyor muyum yoksa...

31 Ağustos 2009 Pazartesi

ghost!

bugünün garipsediğim olayı:

ayten diye bir kız vardı 1o senedir burada yaşıyorlarmış, ailesi ile birlikte, onlarla buluştuk, sağolsun bize telefon hattı aldı, bedavaya, nasıl iş anlamadım ama, kendi aramızda bedava konuşacakmışız. neyse bugün ablasıyla gelmiş, ablası siyah pardesulü, siyah örtülü, çenesini kapatan 30 yaşlarında bir abla. kardeşiyle kıyaslayınca baya bir farklılar ama =). neyse yolda kalabalık bir grup halinde yürüyoruz, adamın biri durdu, korkmuş, dehşete düşmüş gibi saçma salak hareketler yaparak danca birşeyler söyledi.

yanımdakiler anlamadı tabi, ama ben anladım, siyah örtülü ablaya söylediğini, daha sonra yanımızdaki danimarkalı türk anıl çevirdi söylediklerini. hayalet gördüğünü sanmış, öyle şeyler diyormuş.

şok oldum diyemeyeceğim çünkü bunu ve daha fazlasını ben kendi ülkemde gördüm, ama benim dediğin yerde bu tür şeylerle karşılaşmak benim dediğin yerleri daha çok benimleştirmeni sağlıyor, burda ise kendini daha çok yabancı daha azınlık hissediyorsun, daha yalnız...

yine dönüp dolaşıp geldim yurduma. karnım acıktı. annemin sulu yemeklerini özledim :(

galiba biz dünyanın en güzel yerinde yaşıyoruz.. ama yine de iran'a gitme hayallerimden vazgeçmedim.. ya da bosna..

yemek hazırlamam gerek!
aa burada ekmeği özledim :(

30 Ağustos 2009 Pazar

dünya karması

29.08.09 / cumartesi

dün bütün gün-düz- evdeydim. biraz sıkıcı olmakla beraber kendimi avutacak şeyler buldum.

akşam üstü hazırlanıp , yeni müslüman arkadaşım bayu'nun evine doğru yol aldım. iftara davet edilmiştim. elimde adres sora sora bağdat bulunur cesaretiyle düştüm yola. sokakta kimsecikler yok, allah'ım ne kadar sessiz bir şehir bu :( bir dukkana girdim, danimarkalı olmadıkları belliydi, müslüman mıydılar bilmiyorum ama ortadoğudan olduklarını sanıyorum, yine aynı soruyla karşılaştım, kurdish? yine bir şaşkınlık. neyse sonra anladım ki burada türkiyeden gelen kürtler çokmuş, konyaya yerleştirilen kürtlerden. adam sağolsun baya yardımcı oldu ama yetmedi.

59 numarayı ararken baya bir soğugu yedim galiba, şu an boğazlarım bir garip. rabbim ne olur hasta olmayayım:( 57 yi buluyorum, 61 i buluyorum. 59 yok. neyse karsımdan gelen bir çinli kız ile endozyalı arkadaşa -ırklarını sonra öğreniyorum :)- sordum, onlarda ayn ıyere gitmiyorlarmımış cok sevindim.zaten ben de evin önünde duruyormuşum :)

içeri girdik. çok zor şartlarda yaşadıkları belli, eskici dükkanına girmiş gibi hissettim kendimi. yukarı kata çıktık. namaz kılıyorlarmış cemaatle. onları bekledik. ondan sonra tanışma faslı...

endenozyalı bayu
tazmanyalı muhammed
nijeryalı şamsaddin
pakistanlılar..bir sürü pakistanlı vardı, ve yemekleri onlar yapmuşlardı.
endenozyalı da çoktu, sürekli halka oluyoruz ve birbirimizi tanıtıyoruz.

çok güzeldi ...
ve sonra gecenin en güzel şeyi oldu.
2 türk katıldı aramıza, ya da türkiyeli :) açılım yapmak lazım:)
karı kocaydılar, onları görünce o kadar sevindim ki...3 yıldır burdalarmış. eve de onlar bıraktılar sağolsunlar son otobüsü kaçırınca:)...

iftardan önce çinli arkadaşımıza,rongbo, müslüman olmadığından mütevellit, neden el sıkışmadığımızı anlatmaya başladık :) odaya yeni gelen bir çocuk tum erkekleri sıkıp bizi es geçince yüzü böyle bir değişti ki rongbo'nun. bayu ya sordu hemen, ama sen benim elimi sıktın.

biz de kendi çapımızda açıklamaya çalıştık... it is not banned in islam directly , it just a sensitivity to take border male-famele relationships. it depends on people. diffirent islam scholars have diffirent ideas. tabi rangbo'nun peki konuşuyormusunuz deyişi de bayaa güldürdü bizi, konuşmasak neden burda olalım:) tazmanyalı arkadaş muhammed işi fizyolojik olarak etkilenme boyutundan açıklamya çalıştı ama ben sevmiyorum bu tarz açıklamaları. sanki bütün müslüman erkekler sapıkmış gibi. bana sordu, sen sıkıyormusun diye, müslüman erkeklerle tercih etmem dedim, ama non-muslim olanlarla tokalaşırım, çünkü onlar bunu bir saygı ifadesi olarak görüyor, saygısızlık ettiğimi düşünmelerini istemem demeye çalıştım.

geçelim yemeklerimize...tabii önce bir şaşkınlık oldu bende. yere bişey sermeden hemen mücver gibi köfte gibi bişiler kondu ve bananalı milkshakelerimiz. dedim olamaz bu kadar fakirlik, iftarı sadece bunlarla mı yapacağız meğer ki adetleri farklıymış, bizim gibi tıka basa yiyip oyle namaza durmuyorlarmış, hemen namaza kalkıldı, namazlar kılındı. aman allah'ım binbir çeşit yemekler, en geleneksel olanından:)

safranlı pilav vardı galiba, yani bana safranmış gibi geldi en azından, sapsarıydı, nohutlu pilav vardı, tavuklu sulu değişik bir yemek vardı, bizimm türk arkadasın getirdiği börek vardı. turşumuz vardı, türk ekmeğimiz vardı:). kimyonlu yoğurt bile vardı :) hurmamız ...

çok şükür yedik içtik, çay faslına geçtik.. tabi geçmeden önce pakisatanl ıarkadaşlar milk-tea mi istersiniz tea mi diye sorunca. bu sütlü çay hastalığı pakistanlılarda da mı var diye sormadan edemedim. normal çayda karar kılınınca, ben hava karardı, geç oldu gideyim refleksleriyle, yanımdakilere de rahat vermedim:) çok güvenli şehirmiş ama yine de tedbiri almak lazım, içim rahat etmedi. neyse vedalaştık kalktık.

ve yurda kadar bırakıldım.

içeri giriş:

common area'da partimsi birşey yapıyorlardı. hemen selam verdiler, çağırdılar ama çok üşümüş ve yordundum odama girdim. sonra bir kız geldi adını unuttum şimdi. müzikten rahatsız olursan bana söyleyebilirsin, hoşgeldin dedi. şimdi sizin için ramadan öğlenleri katılamasanda bize akşamları gel dedi. sağolsun kibar hoş bir kızdı.

veee odaya giriş....

uyku....

29 Ağustos 2009 Cumartesi

afgan market ve cami!

aalborg sokaklarındayız. 8 türkiyeli.

dilimizi anlamalarının verdiği cesaretle insanlar üzerinden geyik yapıp gülüyoruz. eğlenceli geçiyor. bir ara acaba ingilizce mi konuşsak diyerek gaza gelip böyle sürü halinde dolaşırsak bize hiç bir faydası olmayacağından yakınıp duruyoruz. ama beraber olmasak ilk günler çok zor geçer...

resmi işlemlerimizi hallettikten sonra duyduğumuz "afgan market"i bulmak için aalborg kazan biz kepçe başlıyoruz aramaya. ve sonunda buluyoruz.

inanamıyorum. daha geçen gün bir bira ne kadar bir kutu ne kadar bunun hesabını yapan çocuklar, şimdi içeri girer girmez we're muslim, elhamdüllah demeye başlıyorlar. şaşırıyorum, ama yine de bir tarafım seviniyor. her insanın içinde inanmaya bir meyil var... allah'ım sen o meyilleri iman hakikatine ve amele dönüştür.

hep birden domuz eti, domuz yağı olmasın diye çığırıyoruz. helal food istiyoruz. ve markete hücum!

afganlılar anlaşıyoruz. az buçuk türkçe biliyorlar. ve markettin yarısı türk markası. çok mutlu oluyoruz. kıtlıktan çıkmış gibi alışveriş yapıyoruz.

türkiye'den bahsediyorlar. hangi şehirdensin diye soruyorlar. sonra bir soru geliyor ki şaşırıyorum :),

-kurdish?
-no i am turkish.

neremi kürde benzetti diye düşünürken -etnik nasyonalizm yapmıyorum gerçekten benzemiyorum- daha önce konuşurken yahşi dediğinde anladığım aklıma geliyor. sonra atatürk diyor gülerek :) ve ben de gülüyorum...

domuz eti yememeye gösterdiğimiz hassasiyeti islamın diğer rükunlerine de göstersek tamamdır, ümmetin kurtuluşu bizim ellerimizdedir...

caminin yerini soruyorum. karşıdaymış hemen. arkadaşlardan ayrılıyorum. binanın 2 katını alınıp cami yapılmış. erkeklerin olduğu kısma giriyorum. çocuklara kuran öğretiyorlar. hepsi öyle güzel, saf bakıyorlar ki... aklıma havaalanında gördüğüm çocuk aklıma geliyor. babasının arkdaşının iltifatına karşı utanıp yerlere yatıp babasının ayağına sarılan. diyorum çocuk olmak dünyanın neresine gidersen git hep aynı...

yukardaymış kadınlar içni ayrılan yer. içeri giriyorum. bir erkek var. aşağıya seslenip sorry diyorum. hemen geliyor. kapı kilitliymiş. açıyor. ve hocalardan biri galiba, arap cübbesi var. sakalı uzun. 2 danimarkalı var yanında. bir kadın bir erkek. islamı araştırıyorlarmış. onu anlatıyormuş. kapıyı kapatıyoruz. ve o zaman anlıyorum ben ezansız ülkeden çok uzaktayım. ve birilerinin burada ezan okuması gerekiyor!

namazımı kılıyorum ve çıkıyorum.

yine haritaya baka baka evin yolunu tutuyorum. hava yagmurlu...

chris

28.08.09

sabah kalkıyorum. yapmam gerken çok iş var. harita'mı alıyorum. chris'in yanına gidiyorum.

-hi
-hi
-can i ask u sth?
-of course
-where are we exactly -on the map-?
.....
-it is ramadan for you.
-yes!
-do you know where isthe mosque?
- is there any mosque in here!

gerçekten çok mutlu oluyorum.camiyi tarif ediyor ve yolu.

haritayı alarak yola koyuluyorum. sokak isimlerine baka baka varıyorum. dantel işi görüyorum hemen yurdun yakınındaki bir evde. perde yapmışlar. çok türkiye geliyor birden. sonra bir bisikletli bir amca geçiyoruz. elini kaldırıp gülümseyerek hi! diyor. gülüyorum elimi kaldırıyorum ve hi! diyorum.

toplumla ilk karşılaşma güzel!

yollarda zorluk çekmiyorum. çünkü çok düzenli bir şehir. sokaklar o kadar net ki harita üzerinde çizilmiş sanki ondan sonra oluşturulmuş gibi.

ve student house'un oraya geliyorum ne göreyim bizim çocuklar. çok seviniyorum.

-ne yapıyoruz ladies and gentlemens
-yukarı çıkalım, tekrar bir ikram açılımı yapalım. soracak bişeyleriniz yok mu.

türkiye'de hayatta yapmayacağım şeyleri, topluluk psikolojisi ve yabancılık cesaretiyle birleştirip yapmış bulunuyorum. student office'e geçiyoruz. oturuyoruz masalara. bu sefer depoyu da keşfettik masaya oradan ek ilaveler yapıyoruz. çocuklar aç :)

tanınıyoruz. siz dün gelmiştiniz:)

bir saat geri

odama geliyorum.

ve ilk intibaam harika! herşey çok güzel ve islami standartları sağlayacağım şartlar mevcut. çok şükür diyorum rabbime. halı var... daha ne isteyeyim :)

internete girmek istiyorum. şifre istiyor. chris'i buluyorum. tek kulağı küpeli bir yurt görevlisi. herhalde danimarkada görebileceğim, tanışabileceğim en kibar, en yardımsever, en güleç insan.çok yardımcı oluyor. mark'ın odasına gidiyoruz. internete girmemde yardımcı olmasını istiyor. hemen kablo getiriyor. daha rahat ve daha hızlı girersin diyerekten... iyi bir danish. sevdim. thanks diyorum ve odama geçiyorum annemlere havadisleri veriyorum...

saati bir saat geri alıyorum. ama bir tarafım türkiyedeki saate göre hareket ediyor. buna eminim!

istanbul population!

sonra charlie adlı bir amerikalıyla çağırıyorlar, aynı yerde kalcakmışız, mevki olarak tabiki de:) fifty cent çakması bildiğimiz bir siyah amerikalı işte. sosyolojideymiş. toplum bilimi ve charlie...

yardım sever öğrenciler ayarlamışlar öğrencileri yurda taşıyacak, çıkıyoruz yurda doğru.

charlie bir native speaker olduğundan mütevellit rahatça konuşuyor danimarkalı yoldaşımızla. ben de soruyorum nekadar nüfusu var buranın. yanlış anlamadıysam 180.000 civarında birşeyler diyor... şaşırmış numarası yapıyorum. nereden geliyorsun diye soruyorlar istanbul diyorum...nüfusunu söyleyince ortalığı bir sessizlik kaplıyor. amerikalı şaşkınlıktan fifteen million fifteen million diyerek sayıklıyor. fifty cent den öte bir büyüklük anlayışı olmayanlar içni zor tabi anlamak.

istanbul!
çok kalabalıksın ama çok güzelsin!

misyonerlik

ve student house'u işgal ediyoruz. kalabalığız güçlüyüz. ama açız :)

masadaki ikramlardan yiyemiyorum. domuz yağı olması muhtemel. meyveleri tercih ediyorum ve suyu. yanımdaki arkadaşlar zannımca açlığın dini imanı olmaz modundalar, cipsleri bunda kesin domuz yağı var diyerek yiyorlar:)

tanıtım için çağırıyorlar sırayla. temel bilgilerden sonra... kilisenin programlarından bahsediyorlar. yandaki arkdaşla bakışlarımız değişiyor. kız farkediyor. hangi dilden ırktan olduğunuz farketmez eğer bir sorunuz varsa, konuşmak istediğiniz birşeyler, sıkıldıysanız danışabilir, yardımlaşabilirsiniz. ve birden aklıma geliyor yoksa tüm bunlar bunun için mi...

sonra kıyaslıyorum, bizim ülkemizde böyle birşey ne zaman mümkün olacak? şeriatçı damgası da yetmez o zaman...

inançlı insana her zaman saygım var diyorum ve es geçiyorum...

ben dinimi çok seviyorum!

aalborgdayız

27.08.09 / 9.11

aalborg'dayız.

bir ülke bu kadar mı düz olabilir. iki kum bir araya gelip bir tepe olamamış. sanki biri gelip preslemiş gibi. tövbe allah'ım.

ilk otobüsüme biniyorum, sürücü galiba arap. otobüs aynı istanbul'dakilerden. usul de aynı, ya akbil tarzı birşeyiniz oluyor ya da şöföre veriyorsunuz. bir gidiş 16 dkk.

8 tane turist koca koca valizlerle otobüsü işgal ediyor. değişik bakışlar altındayız. ama çok da taktıkları yok. iklimiyle doğru orantılı insanları. soğuk... biz turist görsek iki kelam edeceğiz diye şekilden şekile gireriz.

ayrıca nasıl bir avrupa birliği ülkesi anlamadım. kopenhag kriterleri falan diyorlar ama ülkelerinde euro geçmiyor.

otobüse bindiğimde ilk gördüğüm yer, bir at harası, çok güzel atlar vardı. orayı tekrar görmek isterim!

28 Ağustos 2009 Cuma

uyku...

copenhagen'a geliş

havaalanına gelince iyice anlaşılıyor ki biz 15 milyonluk bir şehirden 5 milyonluk bir ülkeye gelmişiz.

istanbul'un hareketli sabiha gökçeni ile atatürk hava alanına alıştıktan sonra buraları mezarlık gibi geliyor.

aalborg uçağına 5 saat var.

uyumalıyız!

insan mecbur olunca yapıyormuş o"yabancı" gördüğü, "turist" gördüğü hareketleri.

koltuklarda uyuduk, iki büklüm, ama daha aşmamıştık yere birşeyler serip yatacak kadar :)

daha o kadar yabancı değiliz!

uçaktaki ilk an

saat 22.50 /26 ağustos 09

şu an uçaktayım.

-merhaba
-merhaba
-erasmus öğrencisi misin?
-evet.
-ben de. hangi üniversite?
-aalborg, senin?
-kopenhagda. türkiye'de hangi üniversitedesin?
-fatih üniversitesi. sen
-sivas üniversitesi. cemaattensin yani.
-çok açık oldu bu.
-yok ben de maltepe dersanesine gittim, samanyolu lisesinde okudum, evlerde kaldım çok, bakma şimdi küpeli olduğuma
-:)
aradan bir miktar süre geçer, uçak yemek servisine başlar;

-içki içince kırk yıl çıkmıyor dimi?
-kırk gün derler ama...

bu arada oturan kıza; sen kaçıl anlamazsın o cemaatten denmesi...

-içeyim mi içmeyeyim mi?
-içme desem içmeyecek misin?
-içme desen içmeyecek miyim...Ramazan mübarek ay dimi...
-içme tabiki de...
-tamam şeytana uymadım.

şimdilik şeytana uymadı. ama yurtdışına bir "party boy" ve eğlenmekten başka bir dusturu olmayan kuzey insanı modeline döneceğine eminim!

Allah'ım ona bir hayırhah nasip eyle!